KATİLE, HIRSIZA,
DİKTATÖRE OY VERME
BİRLEŞİK BİR
SEÇENEK YARATMAK İÇİN DİRENELİM
Ülkemizin
geleceği açısından önemli bir eşik olan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle karşı
karşıyayız.
Erdoğan ve AKP, seçimlerin halk
oylaması olarak gerçekleşmesini yeni bir demokrasi yanılması olarak
sunmaya çalışıyor. Oysa bilinir ki anayasaya referandumuna koydurduğu
özel maddeye dayanarak dolaylı halk oylaması (!) ile ilk seçilen
Cumhurbaşkanı faşist diktatör Kenan Evren’di.
Bugün ki göstermelik halk oylaması
da 12 Eylül yasaları ile birlikte Erdoğan diktasının getirdiği yeni
anti-demokratik sınırlamalar içerisinde gerçekleştiriliyor. Aday
çıkarmak için 20 milletvekili ya da yüzde 10 oy alma zorunluluğu ile
getirilen barajla toplumun pek çok kesiminin seçimlere katılma hakkı
baştan elinden alınıyor.
Erdoğan sınırlarını kendi çizdiği
bu seçimlerin tüm şartlarını önceden kendi lehine düzenleyerek
gerçekleştirmektedir. Erdoğan’ın adaylığının bizzat kendisi seçimleri
gayri meşru kılmaktadır.
Türkiye tarihinin en büyük
yolsuzluklarına imza atan, evindeki milyon dolarlarla adeta bir şeyhlik
kuran, gençlerimizin polis tarafından öldürülmesinin ve yaralanmasının
emrini veren Erdoğan’ın ne Başbakan olma ne de Cumhurbaşkanı olma hakkı
yoktur.
Erdoğan’ın fiilen başkanlık
sistemini Cumhurbaşkanı olarak pekiştirme arzusunun yön verdiği ve 12
Eylül yasalarının tanıdığı geniş yetkileri kullanarak geliştireceği
diktatörlük çabaları karşısında yapılması gereken de açıktır. Şimdi
Erdoğan ve AKP’nin köhnemiş, zorba düzenine teslim olmayan, biat etmeyen
herkes bu düzenin Cumhurbaşkanlığı ile pekiştirilmesine karşı birlikte
direnmelidir.
ÖDP, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde katile, hırsıza, diktatöre, yalancıya oy vermeme çağrısı
ile tüm gücüyle Erdoğan ve AKP’ye karşı mücadele edecektir.
CHP, MHP ile ittifak içerisinde
gösterdiği adayla AKP zihniyetine karşı mücadeleyi geliştirmek bir yana,
Erdoğan eliyle kurulan yeni statükonun içerisinde kalmayı, onun
hegemonyasını pekiştirmeyi tercih etmiştir. Ekmeleddin İhsanoğlu, AKP
karşısında bir alternatifi işaret etmekten öte AKP’nin alternatifinin
yine onun hakim kıldığı muhafazakar-liberal zihniyetin versiyonu
olduğunu ortaya koyarak bu kuşatmayı büyütmüştür. E.İhsanoğlu bir
yanıyla da emperyalizmin bölgesel müdahale politikaları içerisinde
Erdoğan ve AKP’nin rayından çıkarttığı ılımlı İslamcılığı yeniden rayına
oturtmaya aday bir seçenek olarak da gündeme gelmektedir. Erdoğan ve
AKP’ye karşı mücadele bu anlamda onun versiyonlarına karşı da bir
mücadeleyi içermektedir.
HDP halkın seçeneksizliğe mahkum
edilmeye çalıştığı bu ortam içerisinde adaylık sürecini gerçek anlamda
bir ortak adaylık süreci olarak geliştirmeyi tercih etmemiştir.
Yapılması gereken toplumsal muhalefetin tüm kesimlerini, sosyal
demokratlardan Alevilere uzanan tüm dinamiklerin ortak inisiyatifi ile
AKP düzenine karşı yeni bir Türkiye programı etrafında bir ortak adaylık
sürecinin geliştirilmesiydi. Ancak HDP, kendi sınırları içerisinde bir
aday belirleyerek toplumun geniş kesimlerine güven verecek, onların
taleplerini içerecek bir seçenek oluşturmamıştır.
ÖDP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
sosyal demokratların, Kürt hareketinin, sosyalistlerin ve tüm
emek-demokrasi güçlerinin birleşik bir seçeneğinin yaratılması
gerekliliğini savunmuştur. Anti-emperyalist, emeğin haklarını savunan,
kamucu gerçek laiklikten yana, Kürt sorununda demokratik çözümü savunan,
Alevilere eşit yurttaşlıktan yana, ekolojist, cinsiyetçi olmayan
temeller üzerine kurulan bir Türkiye programıyla ortak bir sürecin ve
ortak adaylıkla AKP’ye karşı durmanın mümkün olduğu ifade etmiştir.
14 Nisan 2014’de Parti Meclisi
Sonuç Bildirgesi olarak yayınladığımız bu politikamız çerçevesinde kimi
çabalar geliştirilmeye çalışılmıştır. Hem CHP ile hem de HDP ve farklı
kesimlerle yapılan bu görüşmelerde bu tür bir zeminin oluşturulmasının
gerekliliği vurgulanmıştır.
CHP’nin tercihini MHP ile ittifak
içerisinde belirlemesinin ardından da HDP ile bu doğrultuda görüşmeler
gerçekleştirilmiş, farklı toplumsal muhalefet kesimlerinin katıldığı
ortak toplantılar gerçekleştirilmiştir. Ancak bu tartışmalarda da ortak
bir iradenin şekillenmesi gerçekleşmemiştir.
Sürecin yönünü değiştirecek
birleşik bir güç merkezinin, muhalefet odağının henüz yaratılamamış
olmaması bu seçeneksizliğin ortaya çıkmasının en önemli nedenidir. Bu
tarihsel sorumluluğumuzu yerine getiremediğimiz sürece de bu durum böyle
sürüp gidecektir.
Bu durumun değişmesi, Erdoğan ve
AKP zihniyetiyle gerçek bir hesaplaşmanın yolunun açılabilmesi için bu
gidişattan memnun olmayan herkese, hepimize düşen sorumluluk birleşik
bir muhalefet gücünün yaratılması için daha büyük bir kararlılık
göstermekten başka bir şey değildir. Bugünkü seçeneksizliği aşacak olan
birleşik bir direniş mücadelesiyle yaratacağımız eşitlikçi, özgürlükçü
seçenek olacaktır.
ÖDP, Cumhurbaşkanlığı seçim
sürecinde Erdoğan ve AKP’ye karşı mücadelesini parçası olduğu birleşik
muhalefet hareketini tüm toplumsal muhalefet kesimleri ile birlikte
geliştirme doğrultusunda sürdürecektir.
Parti Meclisi